Yüzüklerin Efendisi Yazı ve Düşünce Blogu
Orta Dünya ve Yüzüklerin Efendisi adına merak ettiğiniz her konuyu açıklamak için buradayız.
2 Mart 2013 Cumartesi
Orta Dünya Üzerindeki Dağlar
Angmar Dağları
Gundabad Dağı'nın kuzeybatısından Dumanlı Dağlar'ın kuzey ucuna değin uzanan bir dağ sırası. Belalı Angmar krallığı ismini bu dağ sırasına vermiştir. Dağlar muhtemelen çeşitli zamanlarda orklar ve cüceler tarafından mesken tutulmuştur. Angmar'ın başkenti Carn Dûm bu dağ sırasının yamaçlarındadır.
Celebdil
Khuzdul lisanında Zirakzigil olarak geçer ve Türkçe anlamı Gümüşboynuz'dur. Dumanlı Dağlar'da cücelerin yeraltı şehri Moria'nın üzerinde yer alan üç yüksek doruktan en batıdakidir.[4] (Diğer iki doruk Caradhras ve Fanuidhol'dür). Durin'in Kulesi, Zirakzigil doruğunda yer alıyordu. Burası aynı zamanda, Gandalf'ın Balrog ile savaştığı Savaş Doruğu'dur.
Dumanlı Dağlar
Dumanlı Dağlar'ın altında eski cüce krallığı Moria ve Bilbo Baggins'in Tek Yüzük'ü tesadüfen bulduğu ork madenleri vardır. Yüksek Geçit'in batı ucunda sıradağların eteklerine kurulmuş saklışehir Ayrıkvadi ve sıradağların kuzeyinde Angmar Dağlar olarak bilinen bir uzantıya kurulmuş olan ve bir zamanlar Angmarlı Cadı Kral'ın merkezî üs olarak kullandığı Carn Dûm Dumanlı Dağlar'ın diğer iki meşhur yerleşim yeridir. Güneyde Methedras'ın kolları arasındaki Nan Cúrunir'de inşa edilmiş olan Orthanc kulesi çevresinde Isengard yer alır. Kartalların da bu sıradağlarda yuvaları vardır. Ayrıca, İkinci Çağ ve Üçüncü Çağ boyunca bilinen tek balrog da -Gri Gandalf tarafından Ü.Ç. 3019'da öldürülene kadar- bu sıradağların altında yaşamıştır. Orta Dünya evreninin ana karakterlerinden Gollum, taşıdığı yüzüğü kaybedene kadar beş yüzyıl boyunca bu dağ sırasının içindeki bir yeraltı gölcüğünün üzerindeki bir adacıkta yaşamıştır. Dağların yamaçlarında taş trolleri (diğer adıyla dağ trolleri yaşar. Vücutlarının devasa boyutlarından ötürü dağın bir çıkıntısı gibidirler. Bu devleri sadece Bilbo ve yol arkadaşı onüç cüce buralardan geçerken görmüştür ve bu olay sadece Batı Sınırları Kırmızı Kitabı'nda anlatılır. Fangorn ormanı Dumanlı Dağların en güneyinde doğu yamaçlarında yer alır ve buradaki vadiler kadim zamanlardan beri Fangorn ağaçlarının ışığı örten gölgesiyle kaplıdır.
Erebor
Erebor Grey Mountains’in (Gri dağlar) güneyinde, Iron Hills (Demir Tepeler) ile Mirkwood (Kuyutorman) arasında bulunan Cüce krallığıdır. Diğer bir ismi ile Lonely Mountain’de (Yalnız Dağ) bulunan bu krallık; Kıngdom Under The Mountain olarak da bilinir. Güneşin 3. Çağı’nın 1999. yılında Thrain I tarafından kurulan bu krallık 7 yüzyıl boyunca bölgeye hükmetti ve zenginleşti. Yakınlarda bulunan Dale insanları ile iyi ilişkiler içinde bulunan krallık 2770 yılında Smaug isimli bir ejderha tarafından yerle bir edildi. Cüceleri dağdan kovan ejderha iki yüzyıl boyunca bölgeyi elinde tuttu. 2941 yılında Gandalf’ın da yardımı ile Thorin Oakenshield ile 12 cüce ve Hobbit Bilbo Baggins, Smaug’un Bard the Bowman tarafından öldürülmesi ile sonuçlanan yolculuklarını yaptılar. Smaug’un ölümünden sonra yapılanBeş Ordu Savaşı’nda Thorin öldü, fakat bölgedeki ork birliklerinin büyük bir kısmı da yok edildi. Savaş sonucunda Dain II öncerliğinde Dağın Altındaki Krallık tekrar kuruldu. Yüzük Savaşları sırasından Sauron’un birlikleri tarafından saldırıya uğrasa da Tek Yüzük’ün yok edilmesi ile cüceler ve Dale insanları Sauron’un ordularını bir kez daha yenilgiye uğrattılar. Güneşin 4. Çağı’nda Erebor, Kral Elessar ile dostluğunu sürdürdü.
Ered Luin
Beleriand'daki Elf ülkelerinin doğu sınırını oluşturan büyük dağ sırası Ered Luin ya da Blue Mountains idi. Bu dağlar aynı zamanda, Belegost ve Nogrod'daki ikiz cüce (Dwarfs) krallıklarının bulunduğu yerdi. Fakat Güneşin İlk Çağının sonunda Beleriand'daki Elf ve cüce krallıkları yok olduğunda, çok ufak bir kısmı dışında Blue Mountains'ın da tamamı sulara gömüldü. Dağların su üstünde kalan kısmı ise, Gulf of Lune (Hilal Körfezi) ile ikiye bölünmüştü. Daha önce Beleriand'da yaşayan Falathrim Elflerinin efendisi Lord Círdan burada, Eldar'ın Orta Dünyadaki son limanı olan Grey Havens'ı (Gri Liman) kurdu. Blue Mountains'in batısında Beleriand'dan geriye kalan ve Lindon adı verilen küçücük toprak parçasının üzerinde ise, Orta Dünya'da yaşayan son Yüksek Eldar Kralı Gil-galad'ın krallığı bulunuyordu. Üçüncü Çağ boyunca Lindon Elf ülkesi olarak kaldı ve Blue Mountains de birkaç farklı cüce boyunun evi oldu.
Hüküm Dağı
Mordor'da Gorgoroth yaylası üzerinde bulunan volkanik bir dağdır. Sauron, onun alevleri üzerinde Tek Yüzük'ü dövdü ve Yüzük yine onun tepesindeki Kıyamet Çatlağı'na düşerek yok oldu. Sauron kendini gizlemediği sürece alev püskürtmeye devam eden dağın zirvesinde geniş bir krater bulunur. Dağ çok yüksek olmasa da yaylada tek başına yükselir. Kıyamet Dağı, Ateş Dağı, Kızgın Dağ diye de anılır. Orta dünya'ya alev püsküren bu dağın hükmü, Sauron yeniden toprağa karışıncaya kadar sürdü. Frodo ve arkadaşları yüzüğü yok edince Hüküm Dağı'nın kızgın ve hırçın lavları Sauron ile sonsuza dek söndü.
22 Şubat 2013 Cuma
Angmar'ın Cadı Kralı Tüm Geçmişi
Takip İçin : twitter.com/lotrturkiye
İkinci Çağ'da ve Üçüncü Çağ'da Sauron'un en şeytani ve en güçlü hizmetkarıdır. Dokuz süvarilerin (Kara Süvariler) lideridir. Sauron'un yardımıyla Minas İthil'i alıp adını Minas Morgul olarak değiştirdi. Yüzük Savaşı'nın en önemli dönüm noktalarından birisi olan Pelennor Çayırları Savaşı'nda Sauron'un ordularının başkumandanlığını yaptı ve bu savaşta Eomund'un kızı Eowyn tarafından öldürüldü.
Tayf olduktan sonra İkinci Çağ'da Angmar ülkesinin kralı oldu. Bu ülke, Ayrıkvadi'nin yer aldığı Dumanlı Dağlar dağ sırasının kuzey ucunda yer alan ayrı bir dağ sırasına da adını verir.
Yüzüktayflarının en güçlüsüdür. Angmar'ın Büyücü Kralı, Nazgûl Efendisi, Ümitsizlik Efendisi olarak da bilinir. Sauron'un sağ koludur. Minas İthil'i alıp adını Minas Morgul yapmıştır ve civardaki her cisme karanlığını bulaştırmıştır. Üçüncü Çağ’ın sonunda tekrar Gondorluların eline geçene kadar şehir, Mordor’un kötülüğünü yaymakta kullandığı en önemli karargahlarından biri oldu. Bu önemli şehirde ikamet eden Cadı Kral planlarını bu şehirde yaptı ve senelerce Gondor’a saldırdı.
Cadı Kral ve diğer Nazgûller yüzük takıldığında bunu hisseder. Cadı Kral, silah olarak, diğer yüzük tayflarından farklı olarak bir de topuz kullanır.
Aynı zamanda Cadı Kral, Frodo'yu Fırtınabaşı'nda zehirli Morgul bıçağı ile yaralayan Nazgûl'dür. Fellbeast ya da kara at kullanır.
Cadı Kral, Minas Trith'in cümle kapısını kırarak istilanın yolunu açmıştır. Bu esnada Faramir'i canlı canlı yakılmaktan kurtarmakla meşgul olan Gandalf, Cadı Kral'ın karşısına çıkamamış ve Cümle Kapısı'nın yıkılmasını engelleyememiştir. Çok güçlü bir büyücü olan Cadı Kral çok güçlü bir kişi olduğundan dolayı herkes tarafından korku ile anılırdı. Rohan Kralı Théoden'e öldürücü bir darbe vurmuş ve kısa bir süre sonra ölümüne sebep olmuştur; fakat daha sonra olaya tanık olan -Théoden'in yeğeni- Éowyn Meriadoc Brandybuck'ın da yardımıyla Cadı Kral'ı kılıçlayarak ölümüne sebep oldu. Böylece Glorfindel'in "Angmar'ın Cadı Kralı'nın sonunun bir erkek eliyle olmayacağına" dair kehaneti gerçekleşmiş oldu.
Sauron'un Tüm Tarihi
Takip İçin : twitter.com/lotrturkiye
Kara Efendi Sauron, Vala Aulë’nin Maiası iken , dünyanın kara düşmanı olarak adlandırılan Vala Melkor’un tarafına geçti ve onun sağ kolu oldu. Başlangıçta iyi Valar safında olan Sauron, böylelikle sonradan karanlık tarafa geçmiş oldu.
Karanlık Çağ’da Sauron, Utumno’nun Melkor’dan sonraki en güçlü ismi idi. Melkor Valar tarafından zincirlenip Ölümsüz Topraklar'a götürüldüğünde onun yerine Angband’ı yönetmişti. Melkor Valar Ağaçları'nı yok edip bir çağı kapattığında Angband’ı onun için ayakta tutan Sauron’du. Sonunda Valar, Melkor’u kesin olarak mağlup edip ebedi olarak Boşluk'ta kalmaya mahkûm ettiklerinde ve Angband’ı yok ettiklerinde Sauron da ortadan kayboldu.
Üçüncü Çağ’da Sauron, Necromancer olarak Güney Kuyutorman'da tekrar ortaya çıktı. Fakat asıl kimliğini saklıyordu. Eregion’daki demirci elflerle dostluk kurdu.
Elfler ona Annatar yani “hediyeler veren” diyorlardı. Sauron bu yeni kimliği ile elflerle birlikte güç yüzüklerini yaptı. Ardından hepsine hükmetmek için Tek Yüzük’ü yaptı. Ancak elfler tarafından kötü niyeti anlaşıldı ve böylece Sauron ile elfler arasında savaş başladı. Celebrimbor öldü. Eregion harabe oldu. Yakınlarda yaşayan Khazad-dûm Cüceleri dış dünyaya kapılarını kapattı. Khazad-dûm, Moria adıyla anılır oldu. En sonunda Númenorlular elflere yardıma geldi.Númenor'un deniz imparatorluğu ile Mordor'un kara imparatorluğu karşı karşıya geldi. Númenor’un gücünü gören Sauron, onları savaşarak yenemeyeceğini fark etti ve Barad-Dûr’dan çıkarak Númenorluların ordularına teslim oldu, Númenor’a götürüldü. Burada ölümlü insanların cılız duygularını manipüle ederek Valar ve Númenorlular arasındaki bağı ortadan kaldırmaya çalıştı. Valar’ın onlardan korktuğunu kulaklarına fısıldadı. Gururları okşanan Númenor halkının çoğu zamanla Sauron'un esir edilmiş bir düşman başçısı olduğunu unuttular ve en sonunda Sauron'un fitnesine düşerek Valar’a karşı bir ordu gönderdiler. Ar-Pharazon komutasındaki ordu Valar'a saldırdı. Eldar kentleri saldırı karşısında tutunamayıp birer birer düştüğünde Valar'ın Kralı Manwë, Eru Ilúvatar'dan yardım istedi. Büyük Deniz boydan boya ikiye yarılarak Númenor ülkesi denize batırıldı ve Anduin Efendileri'nin topluluğundan başka herkes denize gömüldü. Bu sırada Numenor’la birlikte denize gömülen Sauron fiziksel biçimini yitirdi ve Orta Dünya'ya döndü.
Ancak Sauron bir Maia idi. Ruhu güçlüydü ve hala gücünün büyük kısmını aktardığı Yüzük duruyordu. Bu nedenle Mordor’a döndü. Artık olağanüstü korkunç bir kara savaşçı görünümündeydi ve kötülüklerine kaldığı yerden devam etti. Ancak Numenor’un yok edilişi sırasında bütün insanlar Valar’a karşı çıkmamışlardı. Kendilerine inançlı diyen bir öbek insan Elendil başçılığında Valar’a karşı açılan savaşa katılmamış ve Orta Dünya’ya gelmişlerdi. Elendil’in insanları Orta Dünya’ya yerleştiler ve Arnor ile Gondor krallıklarını kurdular. Kaçınılmaz olarak bir süre sonra Sauron ile karşı karşıya geldiler. Elfler ve insanlar Son İttifak adı verilen bir ordu ile Sauron’a karşı koydular. 7 yıl süren kuşatmanın ardından Sauron kara kalesinden çıktı ve savaşmaya başladı. Ancak Isildur Sauron’un parmağını kesip yüzüğü aldığında bürünmüş olduğu kara savaşçı görüntüsü de yitti. Ne olsada Sauron’un gücü Tek Yüzük’teydi bu nedenle Tek Yüzük yok edilmediği sürece yok olamazdı. Isildur Yüzük’ü yok etmeyince Sauron da yok olmadı.
Sauron son kez Orta Dünya’ya döndüğünde bu kez kendini yalnızce büyük kapaksız bir kızıl göz ile simgelemişti. 2000 yıl boyunca Kuytuorman’da Dol-Guldur’da saklandı. Bu sırada Nazgûl onun gelişi için orduları ile Arnor'u yok etmiş, Minas İthil'i ele geçirmiş, Mordor’u hazırlamaya başlamıştı bile. En sonunda Tek Yüzük elinde olmasa bile kendini açık etti ve Mordor’a gitti. Barad-Dûr’u tekrar inşa etti. Ancak son hükümdarlığı kısa süreli oldu. Hobbit Bilbo Baggins tarafından bulunan Tek Yüzük, Frodo Baggins tarafından yapılmış olduğu (Hüküm Dağı) oduna atılarak yok edildi. Yüzük’ün yok edilmesiyle birlikte gücünün çoğunu ona aktaran Sauron varlığını devam ettiremedi ve Tek Yüzük ile birlikte yok oldu.
Isildur kimdir?
Takip için : twitter.com/lotrturkiye
Gondor'un Dúnedain kralıdır. İkinci Çağ 3319'da Númenor prensi Isildur, kardeşi Anárion, babası Elendil ve onları izleyen diğer insanlar ile birlikte, Númenór'un Çöküşü'nden kaçmayı başardı. Orta Dünya'da Isildur ile Anárion, güneyde Pelargir, Minas Ithil, Minas Anor veOsgiliath'ı inşa ettiler ve birlikte Gondor kralları olarak hüküm sürdüler.
Isildur, 3429 yılında Sauron şehri ele geçirene kadar Ithilien Efendisi olarak Minas Ithil'de yaşadı. Bu olay üzerine babasının kuzeydeki krallığı Arnor'a kaçarak, kardeşini Gondor'un geri kalanını savunmak üzere burada bıraktı.
3434 yılında, Dagorlad Savaşı'nda Sauron'un ordusunu yenen Elfler ve İnsanların Son İttifakı Ordusu ile birlikte geri geldi. Fakat kardeşi çarpışmalarda öldü. Babası ise bizzat Sauron'a karşı Gil-Galad ile savaşırken öldü. 3441 yılında Isildur sonunda Sauron'u yenerek, elindenTek Yüzük'ü kesip aldı.
Bu zaferden sonra Isildur, Tek Yüzük'ün gücüne kapılarak, onu yok etmeyi reddetti. İki yıl kadar sonra Isildur, Ferah Çayırlar'da bir ork çetesi tarafından pusuya düşürüldü. Nehrinkarşı tarafına yüzerek kaçmak için Tek Yüzük'ün görünmezlik gücünden yararlanmak istedi. Fakat Tek Yüzük suda kayarak parmağından çıktı ve Isildur orklar tarafından öldürüldü.
Rohan-Türk Benzerlikleri
Takip İçin : twitter.com/lotrturkiye
Rohan ile Türkler arasında benzerlikler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu demek değil ki Tolkien usta alegori yapmış. Bence Rohan yaratılırken Türklerden ciddi anlamda esinlenmiş.
Yüzüklerin Efendisi" nin 3. kitabı (Kralın Dönüşü).
Sayfa 283'ün en alt satırında şöyle bir cümle var.
"Sonra Kral Hanedanından Süvariler ak atlara binerek höyüğün etrafında döndüler...".
Ölen Türklerin gömüldüğü yerin etrafında Türkler atlarına binerler ve mezarın etrafında dönerlerdi.Bu törene yuğ adı verilirdi.Ve bu Türklere has bir tören.Ayrıca eski Türkler ölümden sonraki yaşama inandıkları için mezarlarına gömülürken atlarıyla,silahlarıyla ve özel eşyalarıyla gömülürdü.
Bozkır kültürü, atlara düşkünlük, adetler bunlar gerçekten Rohanlılar'ın Türklere benzemesine neden oluyor.
Türkler de atlı-göçebe bir yaşayışa sahipti, Rohanlılar da öyle.
Otağ kurmaları, siperli tolga takmaları, altı konak ve evlerinde at başlı figürlerin bulunması,atlara önem vermeleri. Bunlar tipik Türk özellikleridir. Tarihte başka hiçbir kavimde görünmemiştir.
Türkler at üstünde ok kullanmakta ustadır. At üzerinde ok atmak Türklere özgü bir özelliktir. Aynı özellik Rohan'da da var. Ayrıca ok dışında Rohan at üzerinde mızrakla savaşır. Göktürkler de at üzerinde mızrakla savaşırdı. Bunu size Orhun Kitabelerinden Bilge Kağan anlatsın isterseniz.
------
yirmi iki yaşımda çin'e doğru ordu sevkettim. çaça general 80.000 ile karşıladı, askerini o gün orada öldürdüm. yirmi altı yaşımda çin kavmi kırgız ile ittifak olup düşman oldu, örpen'de savaştım, askerini mızrakladım.
yirmi yedi yaşımda kırgız'a doğru ordu sevkettim, mızrak batımı karı söküp, kögmen ormanını gece aşarak yürüyüp, kırgız kavmini uykuda bastım kağanı ile songa ormanı'nda savaştım. kağanını orada öldürdüm, ilini orada aldım.
o yılda türgiş kavmine doğru ordu sevkettim altın ormanını aşarak , irtiş nehri'ni gece geçip yürüdüm, türgiş kavmini uykuda bastım, uykusunu mızrakla açtım. ertesi gün türgiş kağanının ordusu ateş gibi fırtına gibi geldi, bolçu'da savaştık. kağanını , yabgusunu, şadını orda öldürdüm, ilini orda aldım.
tanrı kuvvet verdiği için mızrakladım, dağıttım. tanrı bahşettiği için , ben kazandığım için türk milleti de kazanmıştır. ben küçük kardeşimle (kül tigin) böyle kazanmasam türk milleti ölecekti, yok olacaktı. türk beyleri, türk milleti böyle düşünün, böyle bilin!
uygur'a doğru ordu sevkettim, askerini mızrakladım, teslim olan teslim oldu, millet oldu. ölen öldü. selenga'dan aşağı yürüyerek kargan vadisinde evini barkını bozdum, kaçan millet ormana çıktı.
------
Evet Bilge Kağan yazıtından da anlaşılacağı üzere Göktürk ordusunda mızrak süvarilerin başlıca silahı olup bazı taş üzerinde resimlerde zırhlı süvarilerin mızrakla ilerledikleri betimlenir. Ayrıca Göktürk ordularının diğer gücü de okçu atlılardır. Bunlar da Rohan ile benzerlik göstermeden öte tamamen aynıdır. "
Legolas Kimdir?
Takip İçin : twitter.com/lotrturkiye
Legolas Tolkien Evreninde bir kurgusal kahramandır. Kuyutorman'ın Elf prensidir.
Adı "yeşil yaprak" güneş isgı, elf perisi anlamına gelen Legolas, Kuzey Karanlık Ormanı olan Kuyutorman'ın Sindar Elf Kralı Thranduil 'in oğludur. Yakışıklılığı ve üstün ok atma becerisiyle dikkat çeker. Elfler arasındaki en güçlü savaşçılardan biridir. Önceleri babası onu Gollum'u bulması için görevlendirdi ama Legolas, yüzyıllardan beri kimseye gözükmeyen, saklanmayı çok iyi beceren Gollumu bulmayı başaramadı.
Daha sonra Güneşin Üçüncü Çağının 3019. yılında Legolas, Elrond tarafından yüce divana çağrılarak Yüzük Kardeşliği'nin bir üyesi oldu. Keskin elf gözleri, ormanlık alanlardan edindiği deneyimleri ve ölümcül yayı, hızı ve zekası ile, Kardeşliğe büyük yararı dokundu. Daha sonra Gandalf'ın liderliğinde Caradras geçidine, daha sonra da cücelerin mekanıMoria'ya gitti. Gandalf kaybolduktan sonra Aragorn'un önderliğinde Lothlorien'e oradandaAmon Hen'e gitti. Amon Hen'de Boromir öldürüldü, Merry ile Pippin kaçırıldı, Frodo ve Sam ise onlardan farklı bir yol izleyince kardeşlik bozuldu. Aragorn ve Gimli ile birlikte Merry ile Pippin'i kurtarmak için Urukların peşine düştü.
Daha sonra Legolas Rohan'ı savunmak için Miğfer Dibi Muharebesine katıldı. Savaş bittikten sonra be üçlü Gondor'u kurtarmak için, Ölüler Geçitinden geçerek Pelargir'deki Korsan gemilerini ele geçirdi ve gemilerle Pelennor Düzlükleri Savaşı'na katıldılar.
Sauron yok edildikten sonra Legolas, Ithilien'de bir Ormanlık Bölge Elfleri kolonisi kurdu. Dördüncü Çağın 120. yılında Aragorn'un ölümünün ardından Legolas, arkadaşı Cüce Gimli ile birlikte Ölümsüz Topraklara doğru yelken açtı.
21 Şubat 2013 Perşembe
Arwen ve Aragorn'un öyküsü...
Arador kralın dedesiydi. oğlu Arathorn evlenmek için Aranarth soyunden gelen Dirhaelin kızı olan zarif Gilraene talip olmuştu. Bu evliliğe karşı çıkmıştı Dirhael; çünkü Gilraen küçüktü ve Dunedain adetlerince evlilik yaşına ulaşmamıştı henüz.
Dahası, demişti, Arathorn olgun yaşta, sert bir adamdır ve insanların umduklarından daha erken reis olacaktır; ama gönlüm bana onun kısa ömürlü olacağını söylüyor.
Fakat ileri görüşlü biri olan karısı şöyle cevap vermişti: işte bu yüzden elimizi daha çabuk tutmamız gerekir ya! Fırtına önünde günler kararmakta, önemli şeyler olacak. Eğer bu ikisi evlenirse halkımız için bir ümit doğabilir; ama eğer oyalanırlarsa, o zaman ümit bu çağda ulaşmaz bize.
Ve gerçekten de Arathorn ile Gilraen evleneli ancak bir yıl olmuştu ki dağ trolleri Aradoru Ayrıkvadinin kuzeyindeki Soğukkırlarda ele geçirip canına kıymışlardı; Böylece Arathorn, Dunedainin reisi olmuştu. Ertesi yıl Gilraen ona bir oğlan doğurmuş; adını Aragorn koymuşlardı. Fakat Arathorn, Elrondun oğullarıyla birlikte orklara karşı atını sürerken gözünü parçalayıp giren bir ork okuyla öldüğünde; Aragorn iki yaşındaydı; Yani kendi ırkına göre kısa ömürlü bir adam olmuştu Arathorn, yine de öldüğünde atmış yaşındaydı.
Bunun üzerine artık İsildurun varisi olan Aragorn, annesiyle birlikte yaşamak için Elrondun evine götürülmüştü; Elrond ona babalık etmiş ve onu kendi oğlu gibi sevmişti. Ona Estel, yani Umut diyorlardı ve Elrondun buyruğuyla gerçek ismi ve soyu bir sır olarak saklanıyordu; Çünkü arifler o zamandan düşmanın dünya üzerinde kalmış olabilecek İsildur varislerini aradığını biliyordu.
Estel henüz yirmi yaşına gelmişti ki Elrondun oğullarıyla birlikte büyük işler başardıktan sonra Ayrıkvadiye döndü; Elrond ona bakınca içine mutluluk dolmuştu, çünkü onun zarif ve soylu biri olduğunu, daha bedenen ve aklen gelişeceği halde erkekliğe erken adım attığını görmüştü. O yüzden o günden itibaren Elrond ona gerçek ismiyle hitap etmiş, kim olduğunu, kimin oğlu olduğunu anlatmış ve ona sülalesinin yadigarlarını sunmuştu.
işte Barahirin yüzüğü, demişti, uzaktan akrabalığının bir nişanı; ve işte Narsilin kırık parçaları. bunlarla daha büyük işler başarabilirsin; Çünkü başına bir felaket gelmezse, ya da sınavda başarısız olmazsan, ömrünün insanların ömürlerinden daha fazla olacağını görebiliyorum. lakin sınavın uzun ve zorlu olacak. Annuminas saltanat asasını alıkoyuyorum çünkü onu hak etmen lazım gelir.
ertesi gün tam güneşin kavuştuğu saatlerde Aragorn tek başına ormanda dolaşıyordu, içi neşe doluydu; kendisi umut dolu ve dünya da çok latif olduğundan şarkılar söylüyordu. aniden, daha şarkısını söylerken, huş ağaçların beyaz gövdeleri arasında, yeşil çimenler üzerinde yürüyen bir kız gördü; Bir rüyaya daldığını veya okudukları şarkıları dinleyenlerin gözleri önünde canlandıran Elf ozanlarının kabiliyetlerini kazandığını düşünerek olduğu yerde hayretler içinde kalakaldı.
Çünkü Aragorn tam o anda Lüthien ile Berenin Neldoreth ormanında karşılaşmasını anlatan Luthien gazelini okuyordu. ve o da ne! Lüthien gözleri önünde, gümüşlere ve mavilere bürünüp bir Elf yuvasındaki alacakaranlığa benzeyen zarafetiyle ayrıkvadide yürümeye başlamaz mı; Kara saçları aniden çıkan yelde dağılmış, kirpikleri yıldızlar gibi taşlarla dolu.. Bir an için Aragorn sessizce seyretti fakat onun geçip gitmesinden ve bir daha onu görememekten korkarak ona Tinuviel, Tinuviel! diye seslendi, çok zaman önce, eski günlerde Berenin yapmış olduğu gibi tıpkı.
bunun üzerine kız dönerek ona gülümsedi ve şöyle dedi: kimsiniz siz? ve niçin bana o isimle sesleniyorsunuz?
Aragorn da şöyle cevap verdi: çünkü sizin gerçekten de biraz önce şarkısını söylediğim luthien tinuviele benzediğinize inanıyorum. ama eğer o değilseniz, gerçekten de onun suretinde dolaşıyorsunuz.
öyle söyler birçokları, diye cevap verdi kız ciddiyetle. yine de onun adı değildir benim adım. gerçi belki de kaderim onunkinden pek farklı olmayacaktır. ama siz kimsiniz?
Bana Estel derlerdi, dedi Aragorn: ama Dunedainin efendisi, İsildurun varisi, Arathorn oğlu Aragornum ben; yine de daha bunları söylerken, gönlünü bu kadar eğleyen bu soyun sopun, kızın asaleti ve güzelliğiyle karşılaştırılınca pek bir önem taşımadığını hissetti.
ama kız neşeyle gülerek şöyle dedi: o halde uzaktan akraba sayılırız. çünkü ben Elrondun kızı Arwenim ve bana da Undomiel derler.
sık sık, dedi Aragorn, tehlikeli günlerde insanların hazinelerini sakladıkları görülmüştür. yine de Elronda ve ağabeylerinize hayret ediyorum; Çünkü bu evde çocukluğumdan beri yaşadığım halde sizden söz edilğini hiç duymamıştım. Nasıl oldu da hiç karşılaşmadık? herhalde babanız sizi hazine dairesine kilitlememiştir?
hayır, dedi kız ve doğuda yükselen dağlara baktı. bir süre annemin akrabalarının topraklarında, uzaktaki Lothloriende yaşamıştım. babamı ziyaret etmek için yeni döndüm. İmladriste dolaşmayalı çok oluyor.
o zaman Aragornun içine bir merak düştü, çünkü kız, Orta Dünyada ancak yirmi yıl yıldır yaşamış olan kendisinden daha büyük görünmüyordu. fakat Arwen onun gözlerine bakarak söyle dedi: hayret etme! çünkü Elrondun çocukları Eldarın yaşam süresine sahiptir.
bunun üzerine Aragorn mahcup oldu çünkü kızın gözlerindeki Elf ışığını ve yılların getirdiği irfanı görmüştü; yine de o andan itibaren Elrondun kızı Arwen Undomiele aşık olmuştu.
bunu izleyen günlerde Aragorn sessizleşmiş, annesi üzerinde garip bir haller olduğunu anlamıştı; sonunda Aragorn annesinin sorularına boyun eğdi ve ağaçların loşluğundaki karşılaşmadan bahsetti.
oğlum, dedi Gilraen, meylin çok yüksek, kralların soyundan gelen biri için bile. çünkü bu hanım şu anda dünya üzerinde yürüyen en soylu ve en zarif hanımdır. sonra ölümlülerin Elf kanı taşıyanlarla evlenmeleri münasip değildir.
ama yine de o kanda bizim de bir parçamız var, dedi Aragorn, eğer bana öğreten atalarımın öyküleri doğru ise.
doğrudur, dedi Gilraen, lakin bunlar çok önceleri, dünyanın başka bir çağında yaşanmıştı, soyumuz henüz azalmadan önce. o yüzden korkuyorum; çünkü efendi Elrondun iyi niyeti olmasa İsildurun varisleri kısa bir süre içinde son bulur. ama bu konuya Elrondun iyi niyetle bakacağını zannetmem.
o halde günlerim acı içinde geçecek ve yabanellerinde bir başıma dolaşacağım, dedi Aragorn.
senin kaderinde gerçekten de bu var, dedi Gilraen; kendi halkına göre ileri görüşlü bir insan olmasına rağmen oğluna gelecekle ilgili neler gördüğünü söylemedi, hiç kimseye de oğlunun anlattıklarından söz etmedi.
fakat Elrond çok şey görür, birçok gönlü okurdu. o yüzden günün birinde, yıl henüz devrilmeden Aragornu odasına çağırıp şöyle dedi: Dunedain efendisi, Arathorn oğlu Aragorn, beni dinleyiniz! nasibiniz çok yüce; ya Elendil zamanından beri gelip geçmiş atalarınızın çok üzerine yükseleceksiniz ya da soyunuzdan kalanlarla karanlıklar içine düşeceksiniz. önünüzde yıllar sürecek olan bir sınav var. zamanınız gelinceye kadar ve buna layık olduğunuz anlaşılıncaya kadar ne evleneceksiniz, ne de bir kadını söz ile kendinizde bağlayacaksınız.
bunun üzerine Aragornun aklı karıştı ve şöyle dedi: size bundan annem söz etmiş olabilir mi?
hayır, tabii ki hayır, dedi Elrond. kendi gözleriniz ele verdi sizi. ama ben sadece kendi kızımdan söz etmiyorum. henüz hiç kimsenin kızıyla nişanlanmayacaksınız. lakin İmladris ve Lorienin hanımı, halkının akşamyıldızı zarif Arwene gelince; o sizden daha yüce bir soya sahiptir ve bu dünyada o kadar yaşamıştır ki siz onun için birçık yaz geçirmiş genç bir huş ağacının yanındaki bir yıllık filiz gibisiniz. o sizin çok üzerinizde. ve bence, bu ona da böyle görünüyordur. lakin öyle olmasaydı ve gönlü size düşmüş olsaydı bile, yine de üzerimize düşmüş olan bu hükümden üzüntü duyardım.
nedir bu hüküm? dedi Aragorn.
ben burada ikamet ettiğim sürece o da Eldarın gençleriyle birlikte yaşayacaktır, diye cevap verdi Elrond, ve ben ayrıldığım zaman, eğer dilerse o da benimle gelecektir.
anlıyorum, dedi Aragorn, görüyorum ki gözlerimi bir zamanlar Berenin arzulamış olduğu Thingol hazinesinden hiç de daha küçük olmayan bir hazineye çevirmişim. benim de nasibimde bu varmış. sonra aniden soyuna özgü bir öngörüyle şöyle demişti:lakin işte! efendi Elrond, sonunda burada yaşadığınız yıllar azalmaya başladı ve kısa bir süre sonra çocuklarınız bir seçim yapıp ya size, ya da Orta Dünyaya veda etmek zorunda kalacak.
doğru, dedi Elrond. bizim hesaplarımıza göre kısa bir süre sonra; gerçi bu insanlar için oldukça uzun bir süre. lakin Arwenin önünde böyle bir seçim olmayacak Arathorn oğlu Aragorn, eğer siz, ya kendinizin ya da benim dünyanın sonundan önce acı bir ayrılığı tatmamıza neden olacak bir şekilde aramıza girmezseniz. henüz benden ne istediğinizin farkında bile değilsiniz. içini çekti ve bir süre genç adama ciddi ciddi baktıktan sonra yine şöyle dedi: yıllar getireceğini getirecek. birçok yıl geçmeden bu konuda konuşmayalım. günler kararıyor ve gelecek çok kötülük var.
bundan sonra Aragorn Elronddan sevgiyle izin istedi; ertesin gün de annesine, Elrondun sülalesine ve Arwene veda ederek yabanellere gitti. otuz yıl kadar Saurona karşı çalıştı ve kendisinden çok şeyler öğrendiği arif Gandalf ile dostluk kurdu. onunla birlikte birçok tehlikeli yolculuğa atıldı fakat yıllar geçtikçe tek başına yolculuklara daha sık gitmeye başladı. yolları zorlu ve uzun gibiydi ve gülümsediği zamanlar dışında görüntüsü de biraz suratsız olmaya başlamıştı; yine de gerçek suretini gözlerden gizlemediğinde insanlara sürgünde bulunan saygıdeğer bir kral gibi görünüyordu. çünkü çeşitli kılıklarda geziyordu ve değişik isimlerde namlar salmıştı. Rohirrim ordusuyla at sürmüş, gondor hükümdarı için hem karada, hem denizde savaşmıştı; sonunda tam zafer saatinde ortadan kaybolmuş; doğuya uzaklara ve güneyin derinliklerine gitmiş, hem iyi hem kötü olan insanların yüreklerini araştırmış, Sauronun oyunlarını ve hilelerini ortaya çıkartmıştı.
böyle böyle yaşayan insanların en serti olmuş, insanların hünerlerini ve irfanlarını öğrenip ilerletmiş ve onlardan çok daha ileriye gitmişti; çünkü onda Elf bilgeliği ve gözlerinde bir kez tutuştu mu çok az kimsenin dayanabileceği bir ışık vardı. üzerindeki hükümden dolayaı yüzü hüzünlü ve sertti ama kalbinin derinliklerinde hep bir ümit bulunur ve zaman zaman buradan, kayadan kaynayan bir kaynak gibi neşe fışkırırdı.
derken, Aragorn kırk dokuz yaşına geldiğinde, Sauronun yeniden yerleştiği ve kötülüklerle uğraştığı Mordorun karanlık sınırlarından, tehlikeler içinde geri döndü. çok yorgundu ve Ayrıkvadiye gidip uzak ülkelere yapacağı yolculuktan evvel orada bir süre dinlenmeyi düşünüyordu; dönüş yolu üzerinde Lorienin sınırlarına vardı ve Galadriel hanım tarafından gizli ülkeye kabul edildi.
o bilmiyordu ama Arwen Undomiel de oradaydı ve bir süre için annesinin akrabalarıyla kalıyordu. pek değişmemişti, çünkü ölümlü yıllar onun yanından geçip giderdi; yine de yüzü daha ciddiydi ve kahkahası artık nadiren duyulur olmuştu. fakat Aragorn artık hem vücut hem de zihin açısından tamamen gelişmişti; Galadriel yollarda yıpranmış giysilerini bir kenara bırakmasını söyleyip onu gümüş ve beyaz rengine bürüdü, Elf-grisinden bir pelerin giydirdi ve alnına da parlak bir taş yerleştirdi. işte o zaman Aragorn insan cinsinden daha aliymiş gibi göründü; sanki batı adalarından bir Elf hükümdarıydı. ve işte böyle görmüştü Arwen onu ilk kez, o uzun ayrılıklarından sonra; ve Aragorn altın çiçeklerle dolu caras galadhon ağaçlarının altından Arwene doğru yürürken kız seçimini yapmış ve kaderi çizilmişti.
sonra bir mevsim boyunca, Aragornun ayrılık vakti gelinceye kadar, birlikte Lothloriende, ağaçlar arasındaki çimenliklerde dolaştılar. ve yazortasında bir akşam Arathorn oğlu Aragorn ile Elrond kızı Arwen o zarif tepeciğe, ülkenin ortasındaki Cerin Amrotha gittiler ve ölmeyen çimlerin üzerinde, Elanorlarla Niphrediller ayaklarını çevrelerken, yalınayak gezdiler. ve orada, o tepenin üzerinden doğudaki gölgeye, batıdaki alacakaranlığa baktılar ve birbirlerine evlilik sözü verdiler, gönülleri mutlulukla doldu.
ve şöyle dedi Arwen: karanlık olmasına karanlık gölge, lakin benim gönlüm yine de neşe içinde; çünkü sen Estel, yiğitliklerinle bu karanlığı yok edecek olan büyükler arasında olacaksın.
fakat Aragorn şöyle cevap verdi: heyhat! ben bunu önceden göremiyorum ve bunun nasıl olacağı benden gizli tutuluyor. yine de senin ümidini ümit edeceğim. gölgeyi kesinlikle reddediyorum. lakin hanımım, alacakaranlık da benim için değil; çünkü ben bir ölümlüyüm ve akşamyıldızı, eğer sen bana bağlanacak olursan, senin de alacakaranlıktan feragat etmen gerekecek.
ve kız batıya bakarak ak bir ağaç gibi kıpırtısız kalakaldı, sonunda şöyle dedi: sana bağlanacağım Dunadan ve yüzümü alacakaranlıktan çevireceğim. yine de halkımın toprakları orada; halkımın ırak yurdu. kız babasını çok seviyordu.
Elrond kızının seçimini işittiğinde, kalbi paramparça olduğu ve uzun zamandır korktuğu son hükmün katlanılması hiç de kolay olmadığını anladığı halde sessiz kaldı. fakat Aragorn yeniden Ayrıkvadiye geldiğinde onu çağırarak şöyle dedi:
oğlum, ümidin solacağı yıllar erdi, bunların gerisindeki çok az şey aşıkardır bana. artık aramızda bir gölge var. belki de böyle olması gerekiyordu, benim kaybımla insanlığın krallığı yeniden kurulacaktır belki de. o yüzden, sizi sevdiğim halde şunu söylemek istiyorum: Arwen Undomiel, hayatının faziletini daha küçük bir amaçla alçaltacak değildir. o, hem Gondor, hem Arnorun kralından başka bir kimsenin karısı olamaz. benim için zaferimiz bile sadece hüzün ve ayrılık getirecek lakin size bir süre için ümit ve neşe. heyhat oğlum! korkarım sonunda Arwene insanların yazgısı zor gelcektir.
böylece kaldı bu mesele Elrond ile Aragorn arasında ve bir daha bu konuda hiç konuşmadılar; fakat Aragorn yeniden tehlikeler ve zorluklara daldı. dünya kararıp Orta Dünyaya korku düşerken, Sauronun gücü büyümüş ve Barad-dur eskisinden de daha fazla yükselirk, Arwen Ayrıkvadide kalmış ve Aragorn dışarılardayken onu düşünceleriyle seyretmişti; ve ümit içinde onun için büyük ve krallara layık bir sancak yaptırmıştı, ancak Numenorluların hükümdarlığını ve Elendilin mirasını talep edecek birinin dalgalandırabileceği bir sancak.
birkaç yıl sonra Gilraen Elronddan izin isteyerek Eriadordaki kendi halkının yanına gitti ve orada tek başına yaşadı; oğlunu artık çok seyrek görüyordu, çünkü Aragorn zamanının çoğunu uzak ülkelerde geçiriyordu. fakat günün birinde Aragorn kuzeye geldiği zaman annesinin yanına gitti ve ayrılmadan önce annesi ona şöyle dedi:
bu bizim son ayrılışımız Estel, oğlum. üzüntü beni sıradan insanlar gibi yaşlandırdı; orta dünya üzerinden toplanan, zamanımızın yaklaşmakta olan bu karanlığıyla yüzleşemeyeceğim. yakında ayrılacağım.
Aragorn, yine de karanlığın gerisinde bir ışık olabilir; eğer öyle ise sizin bunu görüp mutlu olmanızı dilerim, diyerek onu teselli etmeye çalıştı.
fakat o sadece şu linnod ile cevap verdi:
onen i-estel edain,u-chebin estel anim. *,*
ve Aragorn da gönlünde bir ağırlıkla ayrıldı. ertesi bahar ermeden Gilraen ölmüştü.
böylece yüzük savaşında yıllar ilerledi; bu konuda başka yerlerde ayrıntılı bilgiler verilmiştir: Sauronu devirmek için nasıl daha önceden görülmemiş yolların bulunduğu ve ümidin ötesindeki bir ümidin gerçekleştiği hakkında. derken, tam yenilgi anında Aragorn denize ulaşmış, Arwenin kendisi için yaptığı sancağı Pelennor ovaları muharebesinde açmış ve ilk o gün bir kral olarak selamlanmıştı. ve sonunda her şey olup bittikten sonra atalarının miras bıraktığı yere ayak basarak Gondorun tacı ile Arnorun saltanat asasını kabul etti; Sauronun düşüşü yılının yazortasında Arwen Undomielle evliliğe hak kazandı ve kralların şehrinde evlendi.
üçüncü çağ böylesine bir zafer ve ümitle bitmişti; yine de o çağın hüzünleri arasında Elrond ile Arwenin ayrılışları vardı; çünkü deniz ve dünyanın ötesinde bir hüküm ile birbirlerinden ayrılmışlardı. ali yüzük yok edilip üç yüzük de gücünden mahrum kaldığında Elrond artık yorulmuş ve o zaman Orta Dünyayı bir daha hiç geri dönmemecesine terk etmişti. fakat Arwen ölümlü bir kadın gibi olmuştu ama yine de kazanmış olduğu her şeyi yitirinceye kadar ölmeyecekti.
Elflerin ve insanların kraliçesi olarak Aragorn ile birlikte yüz yirmi yıl ihtişam ve saadet içinde yaşadılar; yine de sonunda Aragorn yaşlılığın yaklaştığını ve uzun da olsa ömrünün sonuna geldiğini hissetti. o zaman Aragorn Arwene şöyle dedi:
dünyanın en zarifi, en çok sevdiğim akşam yıldızı hanım sonunda dünyam kararıyor. işte! devşirdik ve devşirdiklerimizi harcadık; artık benim hesap günüm yaklaştı.
Arwen onun niyetini gayet iyi biliyordu ve bunu çok öncelerden görmüştü; yine de kederle doldu. yani efendim, sizin sözünüzle yaşayan halkınızı zamanından önce mi terk edeceksiniz? diye sordu.
zamanından önce değil, diye cevap verdi Aragorn. çünkü eğer şimdi gitmezsem, kısa bir süre sonra zorla gitmek durumunda kalacağım. ayrıca oğlumuz Eldarion artık kral olacak kadar büyüdü.
sonra, sessiz caddedeki kralların evine giderek, kendisi için hazırlanmış olan uzun yatağa uzandı. burada Eldariona veda etti, ellerine Gondorun kanatlı tacını ve Arnorun saltanat asasını teslim etti; bunun üzerine Arwen hariç hepsi yanından ayrıldılar ve o da tek başına yatağının yanında durdu. bütün irfanına ve soyluluğuna rağmen, biraz daha kalması için ondan istirhamda bulunmaktan kendini alıkoyamadı. o henüz günlerini eskitmemişti ve böylece üstlenmiş olduğu ölümlülüğün acısını da tadıyordu.
Undomiel hanım. dedi Aragorn, gerçekten çok zor bir saat ama yine de, artık kimsenin yürümediği Elrondun bahçesindeki ak huş ağaçlarının altında karşılaştığımız gün yaratılmıştı bugün. ve Cerin Amroth tepesinde hem gölge, hem de alaca karanlıktan vazgeçtiğimiz gün bu hükmü kabul etmiştik. kendine bir danış sevgili, ve sor bakalım, kuruyup adamlarımı ve aklımı yitirerek mi düşmemi isterdin tahtımdan. hayır hanımım, ben Numenorluların sonuncusuyum, eski günlerin son kralıyım; bana aynı zamanda Orta Dünyadaki insanlarının ömürlerinin üç katı verildi ama yanı sıra kendi irademle kullanmam ve sonra bu armağanı iade etmem için bir keren ihsan edildi. o yüzden artık uyuyacağım.
seni teselli etmek için konuşmuyorum çünkü dünyanın döngüsü içinde böyle bir acı için teselli yoktur. önünde nihai bir seçim var: ya pişman olup limanlara giderek ebede kadar yeşil kalacak ama hiçbir zaman bir hatıradan ileriye gidemeyecek olan anımızı batıya taşırsın; ya da insanların yazgısına tahammül edersin.
hayır sevgili beyim, dedi Arwen, o seçimi çok önce yapmıştım. artık beni oraya taşıyacak hiçbir gemi yok ve gerçekten de insanların yazgısına tahammül etmeliyim, ister gönüllü ister gönülsüz: kayıp ve sessizlik. lakin sana söylemeliyim Numenor kralı, şu ana kadar halkının öyküsünü ve ölümlerini anlayamamıştım. sefil ahmaklar diye kızardım onlara, ama şimdi acıyorum. eğer gerçekten de, Eldarın deyimiyle tekin insanlara verdiği bir armağansa, gerçektende kabulü zormuş.
öyle görünüyor, dedi Aragorn. lakin hem gölgeyi hem yüzükü reddettikten sonra son sınavda yıkılmayalım. hüzünle gitmeliyiz ama yeisle değil. bak! sonsuza kadar dünyanın döngüleriyle bağlı değiliz ve bunların ardında hatıradan fazlası var. elveda!
Estel, Estel! diye ağladı Arwen ve bununla birlikte Aragorn daha onun elini tutup öperken uykuya daldı. sonra içinden çok büyük bir güzellik çıktı ortaya, öyle ki sonradan gelen herkes hayretle baktı; çünkü gençliğinin zarafetinin, olgunluğunun, yiğitliğinin ve yaşlılığının bilgeliği ve haşmetinin hep birbirine karıştığını gördüler. ve uzun süre yattı orada; insanların krallarının nurunun bir sureti olarak dünyanın parçalanmasından önce solmayan bir şan içerisinde.
fakat Arwen evden ayrıldı; gözlerindeki ışık sönmüştü ve halkına, yıldızsız bir gecede çöken bir akşam gibi soğumuş ve grileşmiş görünüyordu. sonra Eldariona, kızlarına ve sevdiği herkese veda ederek, Minas Tirith şehrinden ayrıldı, Lorien ülkesine gitti ve kış gelinceye kadar solan ağaçlar atında tek başına yaşadı. Galadriel göçüp gitmişti, Celeborn da yoktu, ülke sessizdi.
orada, sonunda mallorn yaprakları dökülürken ve henüz bahar gelmeden dinlenmek için Cerin Amrotha uzandı; ve orada durur yeşil kabri, dünya değişinceye ve yaşamının tüm günleri ondan sonra gelen insanlar tarafından tamamen unutuluncaya kadar. ve denizin doğusunda artık elanor ve niphredil hiç çiçek açmaz.
bu öykü güneyden bize geldiği kadarıyla burada bitmiştir; akşam yıldızının solmasından sonra artık bu kitapta eski günler hakkında bir şey söylenmez.
"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)